Ekmek yemeseniz de doyarsınız

Yazımın başlığını bulduğumda o meşhur söz geldi aklıma ve “Acaba bize pasta mı yiyin diyecek diye düşündürür müyüm okurları!” dedim. Ama yüzümde minik bir tebessüm, başlığımın arkasında durdum ve yazmaya devam ettim.

Canan Karatay’yı yakından takip ederim. Söylemleri ve yaptıklarıyla başta sansasyonlar yaratsa da içten yaklaşımı ve yapmacıksız duruşuyla benim gibi birçok insanın üzerinde güven duygusu yaratmayı başardığını ve yel değirmenlerine karşı verdiği savaşı da bu sayede kazandığını düşünüyorum. Katıldığı televizyon programlarının artması, sağlıkla ilgili haberlerin vazgeçilmez danışmanı olması bunun işareti.

Mesela biz onun sayesinde ciddi miktarda yumurta tüketiyoruz, çünkü -sağlıklı beslenmede- az yiyerek uzun süre tok kalabilmek önemli. Yıllar boyu, ne ile beslendiği belli olmayan, küçücük kümeslerde hareketsiz duran tavukların -ambalajı havalı- yumurtalarını tüketmişken, birkaç yıldır -pazardaki köylü kadınlardan- özgürce gezip eşelenen tavukların doğal yumurtalarını alıyoruz! “Bu hafta da benden al abla!” ricalarını da -yumurta savaşları çıkmaması adına- adaletle yerine getiriyoruz.

Kan şekerinin ani yükselmesine neden olan basit karbonhidratları da hayatımızdan çıkardık. Unlu mamüller, pirinç pilavı, makarna, tatlı tüketmiyoruz. Kendimizi bildik bileli çayı kahveyi de şekersiz içiyoruz. Pilavsız kuru fasulye, simitsiz beş çayı keyfi bunca yıllık yanlışın neresinden dönülürse kâr olması anlamında keyifli. Çiğ fındık, çiğ badem, gün kurusu kayısı, bakliyat, sebze, meyve ve et çeşitleriyle ile öğünler daha zengin ve sağlıklı. Kan şekerinin yükselmesiyle aniden bastıran açlık hissi de yok.

Canan Hoca’nın kesinlikle yemeyin dediği ekmeğin, buğdaylığı kalmamış un ve katkı maddeleriyle en büyük zehir haline geldiği gerçeği biraz araştırınca daha iyi anlaşılıyor. Bu kadar katkılı, genetiğiyle oynanmış ve besin özelliğini kaybetmiş bir ürün için “Ekmek yemezsem doymuyorum.” demek aslında psikolojik bir mesele. Vücudumuza yaptığı zarara rağmen onsuz doyamıyacağımızı düşünmemiz de bu psikolojinin fizyolojik rahatsızlıklara yol açmasına davetiye çıkarmaktan öte işe yaramıyor.

Ülkemizin genellikle Kastamonu yöresinde yetişen “Genetiği ile oynanmamış” bir yabani buğday olan siyez 12 bin yıllık geçmişe sahip ve -14 kromozumuyla- dünyadaki ilk buğday olarak biliniyor. Aslında bulgur türü olan siyez ile yapılan ekmekler -katkılı olmadığı gibi- düşük glisemik indeksiyle kan şekerini yavaş yükseltiyor. Taş değirmenlerde kabukları fazla ayıklanmadan öğütülen siyez unundan yapılan ekmekler yüksek protein değeri, vitamin ve antioksidanlar açısından zengin olmaları nedeniyle sağlıklı bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor.

Şimdilerde nadiren tükettiğimiz ekmeğin ekşi mayalı siyez ekmeği olmasına özen gösteriyoruz. Diğer ekmek çeşitlerine göre fiyatının oldukça yüksek olduğunu belirtmeliyim. Tüketimi arttıkça fiyatının düşeceğini umut etsem de -geleneksel yöntemler yerine- fabrikada üretilmiş ve doğallığından eser kalmamış bir hâl almasını da istemiyorum.

Bozulmamış, doğasıyla oynanmamış bir şeyler kalsın istiyorum yaşamda.

Sevgiyle ve doğal kalın.

Reklam

İlginizi Çekebilir


“Ekmek yemeseniz de doyarsınız” için 5 cevap

  1. Ben de size ve ailenize saygilarimi sunuyorum.

    Beğen

  2. Gülümse Yüzüme

    Ekmeksiz doymuyorum lafına bende artık katılmıyorum. Kendim de bir zamanlar öyle düşünürdüm ama 😦

    Beğen

    1. Zararın neresinden dönülürse kârdır 🙂

      Beğen

  3. kendimutfagindasef

    Ellerinize sağlık. Keyifle okudum yazınızı. Yazdığınız bir çok beslenme yanlışını maalesef ben de yapıyorum. Pilav, makarna vs gibi. Ama Canan Karatay’ı takipteyim.

    Beğen

    1. Teşekkürler. Sevgiler 🙂

      Beğen

Yorum

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com’da bir web sitesi veya blog oluşturun

%d blogcu bunu beğendi: