“Yapacak bir şey yok!”, “Alıştık artık.” Son zamanlarda bu iki cümlenin tek başına ya da birlikte kullanılmasına sıkça rastlıyorum.
Örneğin; Covid-19 hayatlarımızı bu kadar etkilerken İstiklâl Caddesi’nde gezmeye çıkıyoruz. Muhabir mikrofonu uzatınca kalabalığı yeren cümleler kuruyoruz. “Peki o zaman siz niye dışarı çıktınız?” sorusuna, “Yapacak bir şey yok!” diye yanıt veriyoruz.

Bu yazıyı dinlemek ister misin?
Değişmek Mi Zor Alışmak Mı Kolay
Geçinemiyoruz, yumurtanın tanesi şu kadar, peynirin kilosu bu kadar dedikten sonra “Yapacak bir şey yok. Alıştık artık.” diyoruz.
Alışveriş için markete gitmiştim. Mağazada müşteriden çok raflara ürün yerleştirmeye çalışan personel vardı. İkişerli üçerli gruplar halinde raflara ürünleri yerleştirirken bir yandan da sohbet ediyorlardı. Sosyal mesafeden eser yoktu.
Almak istediğim ürüne ulaşamıyordum. Durup, onları izlemeye başladım. Sonunda beni fark ettiler. Mağaza sorumlusuna bu işleri neden müşterilerin yoğun olmadığı zaman diliminde yapmadıklarını sorunca;
“Ne doğru ki bu doğru olsun!” dedi.
Bu örneklerden o kadar çok var ki!
Bu cümleleri çaresizlik, olup biteni benimseyiş, vurdumduymazlık gibi nedenlerle kuruyoruz. Sanıyoruz ki yaşananların sorumlusu başkaları.
Öyle mi?
Gerçekten yapacak bir şey yok mu?
Değişimi İstemek
Oysa kimse kendini değiştirmeyi düşünmüyor.
Alışmak, değişimi istemekten daha mı kolay geliyor?
Kendimizi değiştirmeden bir şeylerin değişmesini bekleyemeyiz. O zaman yaşadığımız hayattan ve olumsuzluklardan başkalarını da sorumlu tutamayız.
Her şeyi olduğu gibi benimseyerek -ne yazık ki- yalnızca kendimizi değil, bütünü etkiliyoruz. Sokağa çıkmanın yasak ya da tehlikeli olduğunu bilerek -başkaları yapıyor diye- kalabalıklara karışmak, sorumlusu olduğumuz iş süreçlerini iyileştirmeden çalışmayı sürdürmek “yanlışa yanlışla yanıt vermek” oluyor.
İçten içe haykırışlarımızın bir yararı yok! Üstelik bir şeyi yanlış olduğunu bilerek yapmayı sürdürmek, artık yanlış olmaktan çıkıyor. Seçimlerimiz oluyor.
Gözden kaçırılmaması gereken, her bir bireyin seçiminin diğerlerinin hayatı olduğu. Bana bir şey olmaz düşüncesiyle kalabalıklar oluşturdukça kapanmak ve mutlu sona ulaşmak için hep birlikte, daha fazla çaba harcamak zorunda kalıyoruz.
Eğitimli zihnin göstergesi, bir düşünceyi kabul etmese de üzerinde düşünebilmesidir.
Aristo
Bütün bunlar insana şu soruları sorduruyor, sordurmalı:
Değişimi istemiyor muyuz?
Değişimden ve değişmekten korkuyor muyuz?
Değişirsek, diğerleri gibi düşünmezsek dışlanmaktan mı korkuyoruz?
Değişmek işimize mi gelmiyor?
Örneklerde anlattığım, böylesine bir benimseyişin nedenlerini ancak bu soruların yanıtlarını vererek, araştırarak bulabiliriz.
Elbette değişim kolay değildir. Var olan düşünce ve davranış kalıplarını yenileriyle değiştirmek bir anda oluvermeyecektir. Bir şeylerin doğru olmadığını bilerek, onu yapmayı sürdürmek öncelikle kişiyi kendisini sorgulamaya yöneltmelidir. Sorgulama sonucunda korku, kaygı, çaresizlik, vurdumduymazlık vb. duyguların etkisi altında kalarak sürdürülen her davranış, ortaya çıkan sonuçlardan bireyi sorumlu tutar.
Sonsöz
Her yanlışımız hayatımızdaki doğrulardan götürüyor.
Birey olarak geçmişten bugüne sürdürdüğümüz yanlış davranışlarımız, bugünkü koşullarımızı yaratır ve onları geleceğe taşıyacak olursak, bizi bugünkünden daha iyi bir sonuca ulaştırmayacaktır. Bunun bilincinde ve farkında olarak hem kendimizi hem de çevremizi etkileyen bu durumu iyileştirmek bizim elimizdedir.
Dayanışmayı vurgulayan “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” sözü, bir eserin sloganı olarak karşımızda dursa da dayanışmadan, ne birimiz ne de hepimiz iyiye yol alabiliriz.
Her birimiz birer yağmur tanesiyiz. İster birleşerek sel olur, istersek ırmak gibi akar gideriz.
Sevgiyle ve farkındalıkla kalın.
Yorum