Ülkemizde neredeyse dört mevsim güneş eksik olmaz! Herhalde bu Allah’ın bize bahşettiği en güzel lütuflardan biridir. Millet olarak bundan faydalanmayı fazlasıyla severiz. Neredeyse tüm yıl çalıştıktan sonra yıllık izinlerimizi haziran-ağustos dönemlerine denk getirmeye çalışırız. Başka ay yokmuş gibi, sadece denize girmek tatil sayılırmış gibi. Ekip arkadaşınla çakışmasın, yok işler aksamasın diye uğraştıktan sonra zar zor izin alırsınız. Antalya, Bodrum, Çeşme gibi Türkiye’nin ünlü tatil beldelerinde gün boyu “Ye, iç; sorgu sual yok!” tesislere paralarımızı bir güzel bayılırız. Ne de olsa bol taksit var!
Bütün bunları yanık ten için yaparız! Yanık ten bizim için itibardır! Bodrum’a gidip de bembeyaz dönmek olur mu hiç! Döndükten sonra arkadaşlarınızın size “Şehnaz’cığım hiç yanmamışsın. Güneşe çıkmadın mı?” demesini ister misiniz? O yüzden sabah kahvaltısını müteakip güneşe çıkılır, öğle yemeği ve snack arası falan derken akşama kadar çoluk çocuk deniz, kum, güneş keyfi yapılır. “Hiç güneşe çıkmadım, gölgede yandım.” hikayesini hiçbir zaman inanılır ve anlaşılır bulmamışımdır. Tatil öncesi solaryuma da girilir ki 1-0 galip başlansın tatile! Dostlar yanık ten görsündür.
İstanbul’un tarihi semtlerine doğru gezintiye çıkmıştık. Beyazıt’a geldiğimizde üniversite meydanında bir Japon turist dikkatimizi çekti. Güneşli bir temmuz günüydü ve Japon bayanın başında geniş kenarlı şapka vardı. Gözlük takmıştı ve uzun kollu bir tişört giymişti. Elinde de -bir Japon turist klasiği olan- kamerası vardı. Onların kültürüne göre beyaz ten güzellik simgesi. Ayrıca tenleri de lekelenmeye oldukça yatkın. Kendilerini bu kadar korumaları, kırışıklıklara ancak ellili yaşlardan itibaren yakalanma avantajı getiriyor! Dolayısıyla, dünyanın neresine gidersek gidelim ellerinde kameralarıyla tarihi mekanları gezen, uzun kollu giyinmiş, şapka ve gözlük takmış Japonlar görüyoruz. Bodrum ve Çeşme plajlarında sere serpe güneşlenen bir Japon göreniniz var mı?

Güneşten Neden Korunmalıyız
Peki, güneş eskiden dostumuzdu da şimdi düşmanımız mı oldu? Güneş yavaş yavaş güzel yüzünü göstermeye başlamışken zararları, faydaları ve korunma yöntemlerini gözden geçirmekte fayda var.
Öncelikle, güneşten dünyamıza ulaşan iki ışın UVA ve UVB nedir ona bakalım:
UVA, yıl boyu ve bulutlu günlerde dahi etkilidir. Dünyaya ulaşan ultraviyole ışınlarının %95’ini oluşturur. Bulutlardan, camdan, deriden geçer; cildin derinine işleyerek alt katmanlardaki hücrelere ulaşır. UVA’daki “A” alerjiyi ve yaşlanmayı temsil eder. Daha sinsidir çünkü acı vermez ve cildin derinlerine işler. Cilt yaşlanmasını hızlandırır ve çoğunlukla güneş alerjisi veya pigmentasyon sorunu (melazma, lekelenme) olarak bilinen dayanıksızlaşmaya sebep olur.
UVB ışınları dünyaya gelen ultraviyole ışınlarının %5’ini oluşturur. Enerjileri çok yüksek olan bu ışınlar bulutlar ya da cam tarafından durdurulabilir. UVB‘deki “B” güneş yanıklarını temsil eder. Bronzlaşmayı arttırır ama aynı zamanda güneş yanığına sebep olur. UVB ve UVA radyasyonu hücrelerimizin çekirdeğinde değişime sebep olup DNA‘ya zarar verebilir. Eğer bu görünmez zarar tekrarlanırsa uzun vadede cilt kanserinin oluşumuna sebep olabilir.
Bu kadar zararı olan güneşten doğru bir şekilde korunmak elbette çok önemlidir. Bunun için öncelikle başvurduğumuz yöntem piyasada satılan güneş koruma ürünlerinden birini kullanmaktır. Seçenek o kadar çok ki hangisini tercih edeceğiniz konusunda kafanız karışabilir.
Güneş Koruma Faktörü SPF Nedir
Güneşten korunma dediğimiz zaman çok sık duyduğumuz bir kavram da SPF (Sun Protection Factor)’dir. SPF’li ürünler kimyasal ve fiziksel filtreler içerir. Bunlar UV ışınlarını cilt üzerinde tutarak filtre görevi yapar. SPF değeri; ürünün güneşi ne kadar engellediğini değil, güneşten ne kadar süre korunacağınızı gösterir. Güneşte hiçbir şey sürmeden 10 dakikada yanıyorsanız, SPF değeri 20 olan bir ürünle 10×20=200 dakika güneşten korunmuş olursunuz. Terlemek, denize girmek, kurulanmak, ürünü yeterli miktarda sürmemiş olmanız bu süreyi kısaltmaktadır. Bu sebeplerden dolayı güneş kremini sık sık uygulamanız gerekir. Bu da her uygulamada vücudunuza kimyasallar almanız, güneşin de etkisiyle daha çabuk kana karışmaları demektir. Vücudumuzu kimyasalların olumsuz etkilerinden korumak için doğal ve organik sertifikalı ürünleri tercih etmeliyiz. Organik sertifikalı ürünler sentetik kimyasallar; boya, paraben, petrol türevleri, GDO içermezler. Ambalajları geri dönüşümlüdür ve çevreye saygılıdırlar.
SPF ürünün UVB’den koruma değeriyle ile ilgili bilgi vermektedir. Oysa neden olduğu zararlı etkiler nedeniyle UVA’dan korunmak da çok önemlidir. Kullandığınız ürünün hem UVB hem de UVA’ya karşı koruma sağlaması gerekir. UVB yaz aylarında en yüksek yoğunluktayken UVA yıl boyunca eşittir. UVA’dan sürekli korunmak gerekir.
PPD ve PA değerleri ise UVA ışınlarının cildi bronzlaştırması ve ondan korunması üzerine kullanılan yöntemlerdir ve Uzak Doğu menşeli ürünlerde yer almaktadır. PPD derinin koyulaşma, bronzlaşma şiddetini ölçer. Teorik olarak 10 PPD koruma içeren bir kremle hiç korunma kullanmayan bir insana göre 10 kat daha uzun süre güneşte kalınabilir. Özellikle Japon firmalar UVA’dan korunma üzerine kurulu PA sistemini kullanıyorlar. PA doğudaki markaların güneş koruma ürünlerinin üzerinde yaygın olarak kullanılan bir işarettir. PA+ 2-4 arası, PA++ 4-8 arası, PA+++ sekizden yüksek UVA koruması demektir.
Doğal Yolla Güneşten Korunma
Tüm bunların yanında doğanın gücünün güneşten korunmak için bize sağladıkları da yadsınamaz. Doğal yağlar cildin korunma gücünü artırarak güneşten koruma sağlamaktadır. Güneşin hücrelerimize verdiği hasarları onarırken serbest radikallere karşı savaşmasını ve çevreden gelen saldırılara karşı korunmasını sağlar. Hücresel savunma ve kendi kendine onarma mekanizmalarını harekete geçirir.
Doğal olarak koruma sağlayan yağlardan bazıları ve özellikleri şöyledir:
Ahududu Yağı (SPF 28-50) : Bu yağ mineral bazlı birçok güneş koruyucusunda bulunan titanium-dioxide’e yakın özellikler gösterir ve UVA & UVB ışınlarına karşı koruma sağlar. Antioksidandır ve içindeki esansiyel asitler egzama ve sedef hastalığına karşı da etkilidir.
Havuç Yağı (SPF 38-40) : Taşıyıcı bir yağla seyreltildiğinde iki misli antiseptik özelliği vardır ve yüksek oranda doğal SPF değerine sahiptir.
Buğday Tohumu Yağı (SPF 20) : Bu yağ E,K,B vitaminleri açısından zengindir. Sizi güneşten korurken serbest radikallere karşı da koruma sağlar.
SPF değeri 10’un altında olan diğer yağları da saymak gerekirse: Makadamya Fıstığı Yağı SPF 6, Soya Çekirdeği Yağı SPF 10, Avokado Yağı SPF 4-10, Zeytinyağı SPF 2-8, Shea Yağı SPF 3-6, Badem Yağı SPF 5, Susam Yağı SPF 4, Kenevir Tohumu Yağı SPF 6, Jojoba Yağı SPF 4, Hindistan Cevizi Yağı SPF 2-8.
Güneş koruması için doğal yağlar tercih edildiğinde bilinmesi gerekir ki her yağın gerçek SPF değeri cildinize göre değişkenlik gösterebilecektir ve zamanla okside olacakları için de yararlı etkilerini kaybedeceklerdir. O nedenle kaliteli ürünlerin tercih edilmesi önemlidir.
D Vitamini ve Bedenimiz
Peki güneşten hep kaçmalı mıyız? Uzmanlar D vitamininin vücut tarafından ancak güneş ışınlarının vücuda değmesiyle üretilebildiğini belirtiyorlar. 15 dakika güneş banyosu yapmak UVB’nin cildin alt katmanlarına erişerek D vitamini üretimini sağlamasına yetiyor. Bunun sık sık tekrarlanması da ihtiyacımız olan D vitaminin depolanmasını sağlıyor. Güneşte kalma süresinin uzaması ise D vitamini üretimini düşürüyor. Yazın 11:00-15:00 saatleri arasında güneşten kaçmamız gerekirken, bu saatler kış aylarında D vitamini üretimini tetikliyor.
Özetle, güneş artık dostumuz değil; ancak bilinçli davrandığımız takdirde bize iyi davranması da mümkün!
Sevgiyle ve doğal kalın.
Yorum