İnsan kendine şu soruları sorduğunda, bu onun özüne yöneldiğini gösterir:
Kendimi gerçekten tanıyor muyum?
İnsan nasıl kendi gibi olur?Bu sorular bir uyanışın başlangıcıdır. Süreç kişinin kendi içinde ve dışında bir şeyleri sorgulamasıyla başlar.
Farkındalık seviyesinin artması bu içsel yolculuğu başlatır. Bunun yaşı, dönemi, bir koşulu da yoktur. Büsbütün, kişinin kendi varlığıyla ilgilidir.
Kendilerine mikrofon uzatılan insanlar “Kendinizi tanıyor musunuz?” sorusuna, sanırım sorunun derinliğine kapılmış olacaklar ki genellikle, “Tanıdığımı düşünmüyorum, insan değişen bir varlıktır.” gibi yanıtlar veriyorlar. Bu, sığ bakış açısıyla verilen bir yanıttır. Kişide kendini tanıma, anlama yönelimi başladığında ise asıl soru şu soru sorulmalıdır:
Kendimi nasıl tanıyabilirim?
Başlamak için iyi bir soru. Bu yolculuğa çıkan birinin bilmesi ve kabul etmesi gereken, hiçbir şeyin kendisi olamayacağı, her şeyin diğer her şeye bağlı olduğu (bağlı-varoluş) gerçeğidir.
Her şey ve hepimiz birbirimize bağlı isek neden her şeyi birbirinden bu kadar ayrı düşünüyoruz?
Bu soruyu yanıtlamak için her şeyi birbirinden ayrı düşünmemize neden olan etmenleri görmemiz gerekir. Her şeyin karşılıklı bağımlılığını görürsek, bu ayrımı neden yaptığımızı da görebiliriz. Kendini tanımak isteyen biri için en iyi başlangıç bunu görme ve kavrayabilme ile gelen uyanıştır.
Başlıklar
Karşılıklı Bağımlılık Üzerine Düşünmek
Gerçekleri bölümlere ayırdığımızda karşılıklı bağımlılığı göremeyiz. Her şeyin bağlı-varoluşunu görebildiğimizde benliğin sahte görünüşüne bağlılıktan kurtulmuş oluruz. Benliğin sahte görünüşüne bağlılık; insanın gerçeklik algısını daraltan bir engeldir. Bu algı aracılığıyla, kendi başına var olan ve değişmeyen unsurların varlığına inanırız. Bu nedenle korkudan, acıdan, kaygılardan kurtuluşun bir yolu olmadığını düşünürüz.
Bilginin öznesi bilginin nesnesinden bağımsız olarak var olamaz. Görmek, bir şeyi görmektir; kızmak, bir şeye kızmaktır; düşünmek, bir şey hakkında düşünmektir. Bilginin nesnesi (gördüğümüz, kızdığımız, düşündüğümüz şey) yoksa, bilginin öznesi de yoktur. Şeylerin karşılıklı bağımlılığı üzerine derinlemesine düşündüğümüzde bilginin öznesiyle bilginin nesnesinin birbirine bağlı olarak bir arada var olduğunu -bağlı-varoluşunu- görebiliriz. Burada amaç, düşünülen şey üzerine felsefe yapmak değil, o şeyin gerçek benliğini ortaya çıkarmak için zihnin kendi içine yoğunlaşmasını sağlamaktır.

Karşılıklı bağımlılık üzerine düşünürken, düşündüğümüz şeylerin bilgisi zihindir. Öyleyse bilgi, özne, nesne birdir. Bir bütündür, bütün birdir dediğimizde -benliğin sahte görünüşünden kurtulduğumuzda- tek ve bölünmez gerçeği görebileceğiz.
Bir masa düşünün. Masanın var olması için ne gerekir? Ağaç, orman, marangoz, vida, vidayı oluşturan demir cevheri, ağacın büyümesini sağlayan yağmur ve güneş, marangozun anne, babası… Öyleyse, masa yalnızca masa değildir; aynı zamanda güneştir, yağmurdur, demirdir, marangozun anne ve babasıdır. Bunlardan biri olmazsa masa da var olmayacaktır. Masaya baktığımızda evreni görebiliyorsak, kendi özümüze baktığımızda yaşamımızın evrenle bir olduğunu, ondan ayrı ve bağımsız olmadığımızı görebiliriz.
İnsanı Oluşturan 5 Öge
İnsanı değişen bir varlık olarak görüyorsak kalıcı bir ben olmadığını da görebilmeliyiz. Sürekli bir nehir gibi akan, sürekli bir değişimi yaşayan insan ben olgusuna kapılırsa, ben ve ben olmayan ayrımına gidiyor ve kopuş da burada başlıyor. Karşılıklı bağımlılığı göremiyor, yaşamını çevresinden, evrendeki her şeyi kendisinden ayrıymış gibi görmeye başlıyor.
İnsanın varlığını oluşturan beş öge (Beş küme / Skandhas) vardır. Bu beş ögenin sürekli hareketliliği ve değişimi, benliği yaşama karşı sürekli istek ve acı geliştirmeye sürükler. Beş küme her şeyi -hem içimizdekileri hem de dışımızdakileri- kapsar. Kendini tanımak isteyen birinin önce bu beş ögeyi iyi anlaması gerekir.
İnsanı Oluşturan Öge (Beş Küme / Skandhas) | Anlamı | Örnek |
---|---|---|
Biçim (Rupa) | Bu somut olan bir maddedir. Bu öge, beş duyumuzla (koku, dokunma, tat alma, görme ve işitme) bağlantılıdır. | Masa gibi fiziksel bir nesneyi görmek. |
Duygular / Duyular (Vedana) | Beş duyunun kullanılmasıyla deneyimlenen duygular. Fiziksel ya da duygusal olabilirler. | Rahat, hoş bir manzarası olan masada çalışmanın mutluluk duygusuna yol açması. |
Algılar (Samcna) | Anlama, ayırt etme. İnsanların daha önce gördüğü ya da deneyimlediği şeyleri tanımaları. | Masayı daha önce kullanma deneyimi sayesinde tanımak. |
Zihinsel oluşumlar (Samskara) | Duyular ve algılardan gelen etkilere verilen tepkiler. İnsanların sahip olabileceği farklı görüş ve duygularla ilgilidir. | Deneyimler yoluyla masalar konusunda bir düşünceye varmak. |
Bilinç (Vicnana) | Kişinin çevresindeki şeyler konusunda sahip olduğu farkındalıktır. | Dünyadaki şeylerin farkında olmak. |
1. Biçim (Rupa)
Beş duyu organımız ve sinir sistemimiz de birlikte bedenimiz anlamına gelir. Nefes alıp verme ile başlayan bedenin farkındalığı egzersizi onun her bir bölümüne yoğunlaşarak ona iyi bakmamıza, dinlenmesine yardımcı olur. Onu duyarlılıkla, şefkat, farkındalık ve sevgiyle kucaklamamızı sağlar. Dört elementin -toprak, su, hava ve ateş- bedenimizin içindeki ve dışındaki bağlantılarını görebiliriz. Bedenimize bu şekilde derinlemesine baktığımızda geçicilik ve bağlı-varoluş doğasını görebiliriz.
2. Duygular / Duyular (Vedana)
İçimizde sürekli akan ve her damlası bir duygu olan bir nehir var. İyi ya da kötü akıp giden her duyguyu tanımak için durup gözlemlemeliyiz. Derinlemesine bakmayı sürdürdüğümüzde o duygunun gerçek doğasının farkına varabiliriz. Böylelikle, bir duygu bize acı verse bile ondan korkmamayı öğrenebiliriz.
“Bir şey meydana geldiği zaman onun varlığını kabul etmeli ve doğasına derinlemesine bakmalıyız. Derinlemesine baktığımız zaman onu meydana getiren ve beslemeye devam eden besin çeşitlerinin keşfedeceğiz.”
– Buda
Farkındalıkla nefes alma egzersizi yaparak duygularımıza derinlemesine baktığımız zaman bedenimizdeki, algımızdaki ve bilincimizin derinliklerindeki etkilerini ve onları nelerin var ettiğini belirleyebiliriz. Duygularımızı besleyen besinler sağlıklı olursa, biz de sağlıklı oluruz. Yenilebilir yiyecekler, duyu izlenimleri, niyet ve bilinç. Bizi mutluluğa götüren ya da acı çekmemize neden olan, bu dört besin ile ne şekilde beslendiğimizdir. Kendimizi duygularımızla tanımlamak yerine korkusuzluğu besleyerek, bir şeylere tutunma isteğimizden kurtuluruz.
3. Algılar (Samcna)
Tıpkı duygular gibi içimizde bir algı nehri vardır. Algı kümesi, algılayan ve algılanan kadar farkına varmayı, isimlendirmeyi ve kavramsallaştırmayı da kapsar. Algılarımızın çoğu hatalıdır, acı çekmemize neden olan duygular doğurur. Herhangi bir şeyden emin olmadan önce, algılarımızın doğasının derinlerine bakmak bize yardımcı olur.
Kendimize şu soruyu sorabiliriz: Emin miyim? Bu soruyu sorduğumuzda algımızla yansıyanların yanlış olup olmadığını görebilme şansımız olur. Algılayan ve algılanan birbirinden ayrılamaz. Algılayan yanlış algıladığı zaman, algılanan şeyler de yanlıştır. Açıkça görene kadar, yanlış algılarımız Doğru Görüş’e sahip olmamızı engelleyecektir.
Algılar esenliğimiz için oldukça önemlidir. Algılarımız doğru olduğu zaman iyi hissederiz. Doğru olmadıklarında pek çok kötü duygu doğurabilirler. Şeylerin içine derinlemesine baktığımızda, acıya ve bizi zorlayan duygulara sürüklenmekten kurtuluruz.
Algının olduğu yerde aldanma da vardır.
– Pracna Paramita
Tüm acılar yanlış algılardan doğar. Algımızın merkezi, bakış açımız, depo bilincimizde yatar. İki kişi bir buluta baktığında o bulutun farklı algısı olacaktır. Bir köpek ya da bir insanın yüzü olarak algılanması zihnimize -mutsuzluğumuza, anılarımıza, öfkemize- bağlıdır. Algılar iz bırakır. Algılarımız öznelliğimizin tüm izlerini, hatalarını birlikte taşır. Algılarımıza dayanarak över, suçlar, kınar ya da şikayet ederiz. Algılarımız şiddetli arzu, öfke, cehalet ve ön yargıdan oluşur. Mutluluğumuzun ya da acımızın büyük bir bölümü algılarımıza dayanır.
Bu, fenomenleri geçicilik ve bağlı-varoluş doğasına ilişkin içgörü yoksunluğuyla algıladığımızda olur. Farkındalıkla derinlemesine bakma egzersizi yaparak, algımızdaki hataları keşfedebiliriz. Kendimizi korku ve bağımlılıklardan arındırabiliriz. Şeyleri olduğu gibi görmek. Kalıcı mutluluk buna bağlıdır.
4. Zihinsel Oluşumlar (Samskara)
Fenomen, zihnin nesneleri demektir. Zihnin her nesnesi, zihnin kendisidir. Zihinsel oluşumlarımızın her biri bir nesneye sahip olmak zorundadır. Kızgınsanız, birine ya da bir şeye kızmış olmalısınız. O kişi ya da şey, zihnin nesnesi olarak adlandırabilir. Birini ya da bir şeyi hatırladığınız zaman, o da zihninizin nesnesidir.
Başka bir şeyden yapılan her şey, bir oluşumdur. Örneğin, çiçek bir oluşumdur. Öfke bir zihinsel bir oluşumdur. Bazı zihinsel oluşumlar sürekli vardır; duygu, algı, irade. Bazıları -istek, kararlılık, farkındalık ve bilgelik gibi- yalnızca belli koşullar altında doğar. Kimi zaman sağlıklı kimi zaman sağlıksız olan zihinsel oluşumlar da vardır. Bize moral veren, acımızı dönüştürmemize yardım edenler sağlıklı -bize faydası olan- zihinsel oluşumlardır. Acımızı artıran, ağırlaştıranlar ise sağlıksız -bize faydası olmayan- zihinsel oluşumlardır. Sağlıksız zihinsel oluşumların başlıcaları; Açgözlülük, nefret, cehalet, gurur, şüphe, öfke, ikiyüzlülük, kötü niyet, kıskançlık, bencillik, aldatma, tembellik, kayıtsızlık, dikkatsizliktir.
Zihinsel oluşumun her biri depo bilincimizin derinliklerinde tohum (bijas) olarak bulunur. Bir tohuma dokunulduğunda bilincimizin bir üst seviyesinde -zihin bilincinde- zihinsel oluşum olarak belirir. Zihinsel oluşumların farkında olmak ve gerçek doğalarını görmek için onlara derinlemesine bakmak gerekir. Tüm zihinsel oluşumların geçici olduğunu, gerçek bir özleri olmadığını bildiğimiz zaman kendimizi onlarla tanımlamayız. Onlara tutunmayız. Günlük yaşamımızda sağlıklı zihinsel oluşumlar geliştirebilir, onları besleyebiliriz. Sağlıklı olmayanları dönüştürebildiğimizde özgürlük, korkusuzluk ve huzur dolu bir yaşamımız olacaktır.
5. Bilinç (Vicnana)
Beşinci küme -insanı oluşturan beşinci öge- bilinç, tüm diğer kümeleri kapsar, hepsinin varlığının temelindedir.
Bilinç, -depo bilinç- her şeyin temeli, tüm zihinsel oluşumların dayanağıdır. Depo bilinci, her türlü tohumun bulunduğu bir tarladır. Zihinsel oluşumlar belirmedikleri zaman tohum (bijas) olarak depo bilincimizde dururlar. Bu tohumlar filizlenerek zihin bilincimizde yeşerirler. Neşe, barış, anlayış, şefkat, umut, kıskançlık, korku, çaresizlik tohumları… Hangi tohumu sularsak ya da bir başkasının sulamasına izin verirsek o tohum yeşerir, zihnimizde belirir. Böylelikle, zihinsel bir oluşum meydana gelir.
Kendimiz ya da ve başkalarının içimizdeki olumsuz tohumları sulanmasına izin vermemeliyiz.
Bilinç derken, hem kolektif hem de bireysel bilinçten söz etmek gerekir. Kuşkusuz buraya kadar sözünü ettiğim gibi bireysel kolektiften kolektif de bireyselden, ileri gelmektedir. Bilincimizi, derinlemesine bakış ile temelinden dönüştürebiliriz. Bilincimizin hem bireysel hem de kolektif yönünü dönüştürdüğümüzde, bilincimiz bilgeleşir. Böylelikle bütüne dokunarak bireylere ve topluma kurtuluşun yolunu gösteririz.
Sonsöz
İnsan kendini nasıl tanır? dediğimizde bu, karşılıklı bağımlılığı düşünme ile başlayan bir süreçtir. Size acı veren bir duygu olduğu zaman, bu duyguyu neyin beslediğini görmek için bedeninize bakın. Duygularınıza, algılarınıza, zihinsel oluşumlara ve bilincinize. Emin miyim? diye sorun. Sizde bu duyguyu oluşturan bir yanılgı, bir yanılsamadan ileri gelen bir oluşum olabilir.
Bir’in bütünü, bütünün de biri kapsadığını unutmayın. İnsanı oluşturan her bir küme diğer tüm kümeleri kapsar. Her duygu, tüm algıları, zihinsel oluşumları ve bilinci kapsar. Çoğu zaman bize acı veren, hoş ve olumlu olmayan duygulara kapılmamıza neden olan, onlarla bağ kurma şeklimizdir. Yaşamı ve bizi oluşturan bu beş kümedir. Takılı kaldıklarımız ise kavrayışımızdan ileri gelen nesnelerdir.
Bir’in içindeki bütünü, bütünün içindeki biri görmek, benliğin sahte görünüşünden kurtuluş yoludur. Evrensel yaşamın bir parçasıyız, ondan ayrı bir yaşamımız yok. Karşılıklı bağımlılık üzerine derinlemesine düşündüğümüzde bunu açıkça görebiliriz. Başkasının mutluluğu ya da acısı, bizim de mutluluğumuz ve acımızdır. Bu sınırsızlığı anlamak ve görmek özgürlüğün ve kurtuluşun yoldur.
Yorum